TARAFTAR VE PARA:FUTBOL ENDÜSTRİSİ

Futbolun endüstrileşmesi sürecinde, futbolun bütün aktörleri, yeniden belirlenen ekonomik oluşumlar çerçevesinde görevlerini, misyonlarını yeniden yapılandırmak zorunda kalmışlardır. Bu süreçte değişime uğrayan yalnızca kulüpler ya da futbolcular değildir. Özellikle futbol takımlarının taraftarları da bu süreçte büyük değişime uğramış, takımının peşinde aidiyet duygusuyla deplasmanlara giden taraftardan çok, kazandıran taraftara doğru yönelik bir yapılanma, kulüpler tarafından ön plana çıkarılmıştır.

Günümüz futbol çağında artık ideal seyirci, şarkılar söyleyip kendinden geçen proleterler değil, stadyum localarını kiralayıp buralara özel davetiyelerle zengin konukları ağırlayan zengin şahıslardır. Sponsorların, firmaların, ya da zengin iş insanlarının kiraladığı bu konforlu bölmeler kulüpler açısından çok önemli gelir kaynaklarıdır. Authier’in ifadesiyle “Artık stadyumdaki taraftar sayısından çok, onların gelir düzeyi” daha önemli hale gelmiştir. Futbolun endüstrileşme sürecinde taraftarların üzerine düşen vazife, takımlarını stadyumlarda ya da televizyon karşısında desteklemekten öte, kulüpleri için sürekli para harcamak ve onlara maddi getiri sağlamaktır. Özellikle forma satışları konusunda kulüplerin ‘daha çok para kazanma’ adına uyguladığı politikayı ve taraftarların bu çarkın en önemli dişlisi olduğu şu şekilde betimlenmektedir: “Daha popüler bir deyişle kulüplerin taraftarlara yaklaşımı ‘tamamen duygusaldır’. 

Algılama ve yaklaşım böyle olunca da kulüpler açısından temel soru, taraftarların kulübü için para harcama heveslerinin nasıl artırılacağı ya da taraftar ekseninin para harcama kapasitesi yüksek kişiler yönüne nasıl kaydırılacağı olmaktadır. Formaların her yıl yenilenmesine, yenilenirken de ucubeleşmesine iyice alıştık artık. Oysa kulüpler, taraftarların takımı hangi forma ile yeşil çimler üzerinde görmek istediklerini pek umursamıyorlar. Onlar için esas olan taraftarların her yıl yeni formalardan satın alınması. Bu nedenle de formaların her yıl yenilenen görüntüsü bir evvelkinden oldukça farklı olmalı ki öncekiler ‘eskimiş’ olsun”. Tüm dünyada lisanslı forma satışları, futbol kulüpleri için önemli gelir kalemlerinden biri olmuştur. Örneğin 1997 yılında İngiltere’de 850 bin Manchester United, 600 bin Liverpool formaları satılmıştır.

Manchester United’ın 1996-1997 sezonunda İngiltere Premiere Ligi’nin şampiyonu olmasında, yüksek sayıda forma satışı rakamlarına ulaşılmasının büyük payı bulunmaktadır. Avrupa’da olduğu gibi ülkemizde de kazanılan şampiyonlukların ardından, tuttuğun takımın lisanslı formasıyla gezmek ‘popüler’ tüketim alışkanlıklarından biri olmuştur. Bunun somut örneği olarak 2004 yılında Fenerbahçe Futbol Takımı’nın Türkiye Süper Ligi şampiyon olarak tamamlamasının ardından İstanbul’daki Fenerium mağazalarında 5 gün içinde 300 binden fazla forma satılmıştır. Yine Fenerbahçe’nin 2011 yılı şampiyonluğunda Fenerbahçe-Sivasspor maçının oynandığı gün, Fenerium mağazaları 1milyon lira ciro yaparak rekor kırmıştır. O dönemin Fenerbahçe Asbaşkanı Abdullah Kiğılı’nın “10 farklı tişört daha yapacağız. Bunlardan biri de Alex’in eşiyle öpüşme anı olabilir” şeklindeki sözleri bir hayli dikkat çekicidir.

Stadyumların doluluk oranları, maç günü gelirlerinde önemli bir yer tutmaktadır. Tablodan da görüldüğü üzere İngiltere Premier Ligi ve Almanya Bundesliga Ligi stadyum doluluk oranlarında zirvede yer almaktadır. Türkiye Süper Ligi’ne bakıldığında ise yüzde 49 ile beş büyük ligin gerisinde kaldığı görülmektedir. Stadyumların doluluk oranına paralel olarak forma ve diğer lisanslı kulüp materyalleri satışlarında da belli oranda bir artış beklenmektedir. Kulüpler günümüzde, forma satışlarında sadece ulusal pazarı değil, aynı zamanda uluslararası pazar bağlamında da satışlarını artırmanın yollarını aramaktadırlar. Günümüzdeki futbol kulüplerinin ‘uluslararası taraftar’ bulmak gibi bir çaba içine girdikleri, Manchester United ve Real Madrid gibi dev futbol kulüplerinin son birkaç yılda Tokyo’ya, Çin’e, ABD’ye ve Brezilya’ya düzenlediği turlardan da anlaşılabilmektedir.

Uzak doğu ülkeleri Çin, Japonya ve Güney Kore’de daha fazla seyredilmek amacıyla birçok Asyalı oyuncu Avrupa kulüplerine transfer edilmiş, bu oyuncuların futbol olarak getireceği katkılardan çok, onları izlemek isteyen vatandaşların üzerinden sağlanacak televizyon gelirleri ve forma satış gelirleri hedeflenmiştir. Örneğin 2000 yılında Arsenal takımına transfer olan Japon futbolcu Junichi İnamoto üzerinden kulüp, harcadığı transfer bedelinin çok daha üzerinde, Japonya’da Arsenal takımının forma satışları ve televizyon gelirlerinden para kazanmıştır. 

Güncel bir örnek olarak da Türkiye Süper Ligi 2017-2018 sezonu 31. Hafta oynanmış olan Galatasaray Beşiktaş derbi mücadelesinde, Japon futbolcular Galatasaray’lı Nagatomo ve Beşiktaş’lı Kagawa’yı izlemek için Japonya seferber olmuştur. Japonya’nın Ankara Büyükelçisi Akio Miyajima’nın şu sözleri hayli dikkat çekicidir: “Heyecan verici bir maç olacak. Birçok Japon bu maça odaklanmış durumda. Japonya’dan bu maç için özel turların düzenlendiğini biliyorum. Japonya’da her iki futbolcuların maçları en az üç milyon Japon tarafından takip edilecektir”. Verilen örnekten de anlaşılacağı üzere, Uzakdoğu ülkelerinden futbolcu transfer etmek, kulüplerin maddi kazanç sağlamak adına, son derece işlevsel bir ekonomik hamle olarak görülmeye başlanmıştır.

Arş.Gör.Dr. KADİR MACİT - DOKTARA TEZİ

Yorum Gönder

0 Yorumlar